-
Prof. Dr. Caner Taslaman, “Big Bang ve Tanrı”, İstanbul Yayınevi, 22. Baskı, Mart 2017
1.028 kere okundu“Bilimin farklı, felsefenin farklı, dinin farklı hakikatleri olamaz; fakat yanlış bilim, yanlış felsefe ve yanlış din anlayışı olabilir.” (s. 10)
-
KÜÇÜK YAPIDA TUTULANLAR DA VARLIĞIMIZ İÇİN VE FAYDAMIZA SUNULMUŞ
2.018 kere okunduGenelde onlara kısaca “asteroit” denilebilir, ama biz biraz daha açarak “Bize nimet kılınmaları amacıyla, Güneş Sistemi’nin yaratılışından bu yana bozulmaya uğramamaları için küçük yapıda tutulanlar” da diyebiliriz.
Evrende yaratılmış sistemin bir parçası olarak bu küçük yapıda tutulan gök cisimleri, gezegenler gibi, yıldız sistemlerinin etrafında bulunurlar. Aynı zamanda yaşam için her açıdan özel kılınmış gezegenimizin de çevresinde döndüğü yıldızımız Güneş’in etrafında, nasıl bir sistemle belli ölçü ve düzende tutulduğu, modern astronominin ve özellikle planetolojinin gösterdikleriyle daha iyi anlaşılmıştır. Bu ölçü, Dünya’da yaşamın var olması içindir.
Ölçünün sağlanmasına ise, özellikle Jüpiter gibi büyük kütleli cisimlerin de sebep edildiğini anlıyoruz. Sonuçta, var olmaları ve aynı zamanda belli ölçüde tutulmaları aynı amaca yönelik; Dünya’da canlılığın varlığı ve ayrıca insanların istifade etmesi için. Varlıkları, boyutları, hangi zaman diliminde hangi konumda bulundukları, yıldızımızın sınırlı ömrü içindeki durumları belirlenmiştir.
Güneş Sistemi’nin, bu anlamda bir bütün olduğu anlaşılmalı. Teknolojiyi geliştirebilmemiz, gerekli bilgilere ulaşabilmemiz ve bunları yapmamız için istifade ettiklerimizden aynı zamanda korunmamız!, hayranlık veren bir dengenin yaratılmasıyla mümkün olmaktadır.
Bugün anlaşılmıştır ki altın, kobalt, demir, manganez, molibden, nikel, osmiyum, palladyum, platin, renyum, rodyum, ruthenyum ve tungsten gibi teknolojik gelişmede çok önemli yeri olan ve yer kabuğundan çıkarılan elementler, asteroit yağmurları ile gelmiştir. Böyle olmasaydı, istifade edeceğimiz şekilde bu elementlere ulaşamazdık.
Çünkü gezegenlerin bünyelerinde bu elementler önceleri bulunsa bile merkezde kalırlar. Güçlü kütle çekimi ile beraber ilk dönemlerinde yüksek sıcaklığa sahip olmaları sebebiyle belli ağır elementler merkeze doğru çekilir, orada kalır, orada toplanır. Gezegen çok büyük olduğu, merkezi çok derin ve sıcak olduğu için de bu elementlere ulaşmamız mümkün olmaz. Çünkü zaten onlar bizim varlığımız için, bulundukları konumda farklı bir görevi yerine getirmek üzere yaratılmıştır. Her özelliği ile yaşama özel kılınmış Dünya için bu durum, onu üstünde yaşanabilir kılan diğer yararlı etkileri oluşturuyor. Altımıza yerleştirilmiş sıcak sıvı demirin (dış çekirdektedir) konveksiyonu ile oluşturulan manyetik alan aracılığıyla, üstümüzden gelecek zararlardan (radyasyondan, Güneş rüzgârından) korunmaktayız. [1]
Nitekim Mars’ın atmosferinin aşırı ince olmasının ve sürekli seyrelmesinin sebebi olarak, gezegenin, Güneş rüzgârındaki yüklü parçacıklara karşı kalkan görevi görecek bir manyetik alana sahip olmaması gösterilmektedir. Çünkü Güneş rüzgârları, savunmasız olan Mars’ın atmosferine doğrudan ulaşarak, atmosferini oluşturan gazları sürekli gezegenden uzaklaştırır. [2]
Sonuçta; ağır elementlerin, -Dünya’da olduğu gibi diğer şartların da eksiksiz olmasıyla beraber- gezegenin merkezinde hayati görevleri var. Ancak gezegene, orada yaşayacak varlıkların ulaşıp istifade edebilecekleri yoğunlukta söz konusu elementlerin yerleşmesi ise, küçük tutulan gök cisimleri ile sonradan indirilerek sağlanmaktadır. Düşünün, onlar bu aşama için özellikle küçük tutulmuşlar ve bir kısmı, Dünya’nın soğuması için biraz bekletildikten sonra belli ölçüde Dünya’ya indirilmişlerdir.
Anlayabildiğimize göre, yaklaşık 4 milyar yıl önce yer kabuğu sıvıya yakın bir hâldeyken, çekim kuvveti ile ağır elementler Dünya’nın merkezine doğru çekildi. Sonradan küçük tutulan yapıların (asteroitlerin) çarpmasıyla yer kabuğu, bizim bugün ulaşıp istifade edebileceğimiz şekilde yine belli metaller ile doldurulmuş oldu. [3]
Araştırmalar aynı zamanda, bugün yeryüzünde bulunan suyun büyük kısmının da, Dünya’daki dengenin sağlanması için ve dolayısıyla yaşam için yeterli olacak miktarda, ‘küçük yapıda tutulanlar’ olarak tarif ettiğim asteroitler ve kuyruklu yıldızlar ile sonradan indirildiğini göstermektedir. [4]
Araştırmacılar artık, asteroitlerle kuyruklu yıldızlar arasında olduğu kabul edilen farkın, aslında çok az olabileceğini düşünmekte ve asteroitlerde, eskiden tahmin edilenden çok daha fazla su bulunduğunu ifade etmektedirler.
Mezkûr elementler ve bileşikler, küçük tutulan yapılarda ‘sonradan ve gecikmeden’ indiği için faydalı oldu. Eğer bu yapıların belli bir kısmı, Dünya’nın ilk sıcak anlarından sonra biraz bekletilip indirilmeseydi, zamanından önce inen o ağır elementler yine merkeze çökecekti. Su molekülleri ise yeterli kütlenin -dolayısıyla çekimin- olmaması ve sıcaklık sebebiyle yine Dünya’dan uzaklaşacaktı. Çünkü Dünya’nın, suyu buharlaştırarak uzaklaştırmayacak ölçüde soğuması ve üstünde tutacak ölçüde kütleye ulaşması, belli bir zaman almıştır.
O element ve moleküllerin, aşırı büyük yapılarla inmesinin de bir faydası olmayacaktır. Çünkü belli zaman aralıklarıyla böyle ayrı ayrı küçük yapıların yerine daha büyük yapıların Dünya’ya çarpması durumunda Dünya eski haline dönecek, kurulan sistem başa dönecekti. Bu sefer de Dünya’nın düzenlenmesi ancak yıldızımızın ölüm zamanına yakın dönemde tamamlanacaktı. Tabi artık Dünya, yaşam için şu an sahip olduğu pek çok özellikte de olmayacaktı. Her detay, belli bir ölçüyle ve en uygun zamanda yaratılmış durumda.
Bahsettiğim üzere asteroitlerin büyük kısmı, Güneş Sistemi’nin ilk oluştuğu zamanlardan hemen hemen hiç bozulmaya uğramadan kaldığı için, bize geçmişe dair çok önemli bilgiler de veriyorlar. Dünya, yaratıldığından bu yana üzerinde çok fazla su hareketleri, rüzgâr hareketleri ve yapısal değişimler meydana geldi. Fakat asteroitler küçük oldukları için üzerlerinde, gezegenlerde olduğu gibi çok büyük değişimler yaşanmadı. Zaten bu gök cisimlerinin kütleleri -dolayısıyla kütle çekimleri-, atmosferi (belli sıcaklık aralığında gaz halinde kalan maddeleri) tutabilecek ölçüde olmadığı gibi, küre şeklini almalarını sağlayacak kadar da güçlü değildir.
Bozulmadıkları için, Güneş Sistemi’nin tarihi ile ilgili en sağlam bilgilere ulaşabilmemize sebep olacak bu yapılar, adeta değişmemeleri için de ayrı ayrı ve küçük yapılarda tutulmuş. Bilgi edinme anlamında, hatta fiziksel olarak (asteroit madenciliği ile) istifade edebileceğimiz birer kaynak durumundadırlar, yani nimettirler. [5]
Geçmişte Dünya’mıza çarpmış olmaları bizim için şu an nimet oluyor iken, şimdi de bu çarpmaların azalması nimet olmaktadır. Hatta bugün, güçlü kütle çekimi sebebiyle çoğunlukla bu gök cisimlerinden korunmamıza vesile olduğu anlaşılan Jüpiter’in, geçmiş zamanlarda asteroit ve kuyruklu yıldızların belli bir dönemde Dünya’mıza daha çok çarpmasına sebep olduğunu ifade eden araştırmacılar da var. Geçmişte, içi su dolu asteroitlerin, Jüpiter’in bir şekilde yönlendirmesiyle Dünya’ya ulaşmış olabileceği öne sürülüyor. Elbette bu konuyla ilgili bilimsel araştırmalar devam etmektedir.
“Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için gerçekten ayetler (deliller) vardır.” (Casiye Suresi, 13)
“Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah hakkında mücadele edip durur.” (Lokman Suresi, 20)
Onur Mustafa EzberKaynaklar:
1- Dr. Mahir E. Ocak, “Gezegenlerin Manyetik Alanları ve Yaşam”, 22.03.2019, http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/gezegenlerin-manyetik-alanlari-ve-yasam (Erişim tarihi: 20 Nisan 2019)
2- Dr. Mahir E. Ocak, “Güneş Rüzgârı Nedir?”, 04.01.2016, http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/gunes-ruzgari-nedir (Erişim tarihi: 20 Nisan 2019)
3- University of Toronto. “Geologists Point To Outer Space As Source Of The Earth’s Mineral Riches.” ScienceDaily, 19 October 2009. https://www.sciencedaily.com/releases/2009/10/091018141608.htm (Erişim tarihi: 20 Nisan 2019)
4- University of Warwick. “Fresh evidence for how water reached Earth found in asteroid debris”, 7th May 2015. https://phys.org/news/2015-05-fresh-evidence-earth-asteroid-debris.html (Erişim tarihi: 20 Nisan 2019)
5- Dr. Enis Doko, “Uzayda Devrimin Ayak Sesleri”, https://bilimoloji.com/2018/09/astronomi/uzayda-devrimin-ayak-sesleri (Erişim tarihi: 20 Nisan 2019)